Bu kazak yıllardır dolapta yer işgal ediyordu ve hiç giyilmiyordu. Ya onu giyebilecek birini bulacaktım ya da kapının önüne koyup kaderine terk edecektim. Sonra düşündüm ki hırka olsaydı, komşuya geçerken veya yakındaki markete giderken omuzlarıma alırdım.
Ve hemen en sevdiğim iş olan kesip doğrama işlemine giriştim.
Tam ortadan boydan boya kazağı kestim.
Hırkanın rengine uygun iki kuımaş şerit hazırladım.
Yaka kısmı çift kat lastik örgüydü. Kesilen kısımları içeri çevirerek elde sıksık diktim.
Etekteki lastik kısmını da hafifçe yuvarlatarak yine elimde sıkıca diktim.
Hırkanın kalan kısımlarına ise kestiğim kumaş şeritlerle biye geçirdim. Biyenin üzerinden fermuar dikip, mont gibi kullanılabilir. Veya ilik açıp düğme dikilebilir. Ama bu haliyle benim için yeterli oldu.
İşte sonuç ; Kazaktı hırka oldu ve günlük hayatıma katıldı.
Daha önce yaptığım kazaktan hırkaya dönüştürme işlerime buradan ve buradan bakabilirsiniz.
Her türlü kutuyu itinayla değerlendirmeye devam ediyorum. Karton kutuları, konserve kutuları derken sıra bu pespembe plastik kutuya geldi.
Kendisi böyleyken böyle oldu...
Bu aralar taktığım üzere, muşamba kullanmaya devam ediyorum. İşlemesi kolay, dayanıklı, renk ve desen yelpazesi çok zengin.
Yıldız çiçeğinin yapraklarını tek tek kestim, iğne iplikle uçlarını tutturdum sonra da düzenleyip yapıştırdım.
Kurdela ve taşlarla süsledim.
Püskülü de yine muşambadan yaptım.
Çok şeker oldu, değil mi :))
Arkadaşımın torunu oldu, minnacık güzel bir kız... adı Ela.
Onun için yaptım bu kapı süsünü. Gerçi benimki kapı süsünden çok, çocuk odasını süsleyecek pano gibi oldu.
Bebekler renkli eşyalara bakmayı seviyor. Ela'cık da hayatın renklerini benim panomdan öğrensin işte, ne güzel olur.
Adet edindiğim üzere, bütün güzel dileklerimi bir bir panoya işledim. Ela'nın güzel bir hayatı olsun, yüzü buradaki gibi hep gülsün. Kelebekler kadar özgür, kuşlar gibi neşeli ve baykuş gibi bilgili olsun. Güneşten enerji, buluttan bolluk alsın ve ailesine milletine verimli ağaç gibi faydalı olsun. Hayat yolu hep çiçeklerle döşeli olsun.
Bütün dileklerimi keçe dilinde sıralayınca ortaya bu pano çıktı işte.
NOWA dükkan hizmetinizde, buradan buyurun.
Bugün, kuru yemişleri koyduğum kavanozlar gözüme ilişti, daha doğrusu battı. Caanım kuru yemişler biber salçası kapakları altında pek bir rahatsızmış gibi geldiler. Sanki bizim mutfakta "ürün yerleştirme" var da RTÜK amcalar kızacakmış gibi.
Acilen bu durumu gidermem gerekiyordu. Nasıl bir şey yapsam diye düşünmeye başladım. Kağıt veya kumaş, dantel gibi malzemeler kullanamazdım çünkü kavanozları da kapaklarını da sık sık yıkamam gerekiyordu. Boyansa iyi olurdu ama malzemem yok...
Daha önce karton kutuları kapladığım muşambalarım geldi aklıma, onları kullanabilirdim. Desenli yerleri tırtıklı makasla kestim. Yine muşambadan püsküller yaptım ve kapakların üzerine yapıştırdım.
Kuru yemişler nasıl hissediyor bilmem ama ben çok rahatladım :)
İki ödül birden geldi. Önce Gooogoook blogunun sahibi sevgili Handan'cığımından, hemen ardından da Tutkun'un dünyası blogunun sahibi sevgili Tutkun'dan.
Bu ödülün kaynağı ve verilme amacı hakkında biraz araştırma yaptım ama kayda değer bir bilgiye ulaşamadım.
Benim için en değerli tarafı, blogumun bu arkadaşlar tarafından hatırlanması ve listelerine eklenmiş olması. Her ikisine de can-ı gönülden teşekkür ediyorum.
Ben de, bloglarına emek veren; Tecrübelerini, yaptıklarını, gezip gördüklerini, okuduklarını, düşüncelerini, bilgilerini paylaşan tüm bloglara gönderiyorum. Çünkü bilgi de mutluluk gibi paylaşıldıkça çoğalıyor.
Çok amaçlı kutular yapmaya devam ediyorum. Şimdi de puantiyelisi.
Büyük karton kutuları muşamba ile kaplıyorum, yine muşambadan yaptığım çiçekler, yapraklar ve püsküllerle süslüyorum. Kurdela ve taşlarla tamamlıyorum.
Kutunun ve kapağının içini kapitone kumaşla kaplıyorum.
Hem dekoratif hem de kullanımı çok rahat oluyor bu kutuların. Tozlandı, lekelendi derdi yok, temizlenmesi çok kolay. Yani tepe tepe kullan, denir ya, aynen öyle.
Gittiği evde güle güle kullanılsın.
Son yıllarda toplum yaşantımızda ne çok değişiklikler oldu ve ne yazık ki hep olumsuz yönde. Şöyle bir an durup düşünseniz, hemen birkaçını sayarsınız. Bunlardan biri de, komşuluğun yok olmaya yüz tutmasıdır. Oturduğunuz apartmanda kaç komşunuzu tanıyorsunuz ? Apartman girişinde ya da asansörde karşılaşınca selamlaşıyor musunuz ? Aynı çatı altında acaba kimlerle yaşıyorsunuz ?
Ben şanslıyım, çok iyi görüştüğüm birkaç komşum var. Bir hastalık veya acil durumda kapısını çalabileceğim, tatile gittiğimde çiçeklerimi sulayabilecek, arayan olduğunda ilgilenebilecek insanlarla aynı çatı altında yaşadığımı bilmek huzur ve güven veriyor. İşin kaymağı ise sabah kahvelerimiz, fırsat buldukça birlikte geçirdiğimiz keyifli saatler.
Bütün bunların poşetlikle ne alakası var diye geçiyor aklınızdan, değil mi. Var var, elbette. Çok sevdiğim komşularımdan birine sabah kahvesine gitmiştim. Mutfakta köpüklü kahvelerimiz eşliğinde sohbet ediyorduk. Bir ara naylon poşetlerinin bir büyük poşet içinde durduğunu fark ettim. Plastik poşetliği eskidiği için atmış, yeni bir şey bakacakmış. Ben sana dikivereyim, dedim, ondan kolayı mı var sanki.
Bu gömleğimde ufak bir çamaşır suyu lekesi olmuştu, kenara ayırmıştım. Komşumun mutfağının renklerine de uygundu.
Gömleğin ön kısmından küçük, arka ve kollardan da büyük poşetlik diktim. Küçük ve büyük poşetleri ayrı dursun, ihtiyaca göre kullansın diye. Alt ve üst kısımlarına lastik geçirdim ve birer askı ilave ettim.
Gömleğin düğmelerini dekoratif olsun diye bıraktım ama araları açılmasın diye dikiş attım. İyi günlerde kullansın, canım arkadaşım.
Bir süre önce "O bir anne" blogunun sahibi Müge hanım el işleri hediyeleşme etkinliği düzenlemişti, ben de katıldım. Katılımlar tamamlanıp eşleşmeler yapılınca, benim hediyeleşme partnerim " Saklı bahçem " blogunun sahibi Sibel hanım oldu. Beğenmesi dileği ile gönderdiğim hediyeler bunlar :
Takı, toka, makyaj malzemeleri gibi dilediği eşyalarını saklayabileceği bu kutu. Dışını PVC malzeme, içini ise kapitone kumaşla kapladım. Çiçekler, kalpler, püsküllerle süsledim.
Sibel hanımın bebek beklediğini öğrendiğim için, bu anne ve yavrusu baykuşları seveceğini düşündüm.
Çay- kahve koyup mutfakta veya hobi malzemeleri koymak için odasında kullanabileceği kapaklı kutu.
İyi günlerde kullanması dileklerimle.
Bu kapı süsünu ilk yaptığımda, kendi ailemi düşünerek tasarlamıştım. Güzellikler içinde bir yuvayı, sohbeti neşesi bol aile bireylerini kuşlarla betimledim. Parlayan güneş - mutluluğu ve enerjiyi, bulut - bolluk ve bereketi, kelebekler - huzur ve neşeyi, uğur böceği - uğuru ve yükseklerde uçan uçurtma - özgürlüğü simgeliyordu.
Eskiden Anadolu'da duygular, dilekler hatta sessiz mesajlar dokunan halıdaki motiflere veya çemberdeki oyalara nakış nakış işlenirmiş ya ben de bir bakıma bu geleneği sürdürüyorum.
Diğer taraftan Feng-Şui' ye göre de, eşyalara yüklediğimiz enerjiler ( dilekler, niyetler veya dualar da diyebiliriz ) günlük hayatımızda bizi aynı yönde etkiliyor. Ayrıca renklerin enerjisini de unutmamak lazım. Biz çok farkında olmasak da her renk bizi farklı etkiliyor.
Bu yaptığım çalışma ise, yeni yuva kuran Çalışkan ailesinin kapısını süsleyecek. Dilerim onların yuvasında da, kendi yuvam için dilediğim bütün güzellikler bol bol olsun.
NOWA dükkan' a gitmek için tık tık...
Kurban bayramınız kutlu olsun !
Yıllardır her bayram yaptığım baklava tarifi :
HAMUR : 1 su bardağı süt
1 su bardağı sıvı yağ
2 yumurta
Biraz limon suyu
4-5 su bardağı un ( yumuşak hamur olacak )
Hamuru açmak için 3 paket buğday nişastası
Arasına koymak için dövülmüş ceviz
Pişirmek için 350- 400 gr tereyağı
ŞERBET : 4 su bardağı şeker
4 su bardağı su
Biraz limon suyu
YAPILIŞI : Hamur, kulak memesi yumuşaklığında hazırlanır ve 4 parçaya bölünür. Her parça da 10 parçaya bölünür, toplam 40 top yapılır.
Bu toplar 10-15 cm çapında açılır ve aralarına çok bol nişasta serperek 10 tanesi üstüste konur ve merdane ile onu birden tepsi büyüklüğünde açılır. Açılan yufkalar birbirinden dikkatlice ayrılır, fazla nişastaları silkelenir ve tepsiye dizilir.
Her 10 katta bir ceviz döşenir. Hepsi tamamlanınca istendiği şekilde kesilir. Yağ eritilip üzerine dökülür. Fırında pembeleşinceye kadar pişirilir. Soğuyunca üzerine sıcak şerbet dökülür.
Bereketiniz bol, ağzınızın tadı hep yerinde olsun.
Menekşeler çeşit çeşit renkleriyle, kaprissiz halleriyle birçok evin pencerelerini süslüyorlar. Özellikle mutfakları çok seviyorlar. Mutfaklarda yemek, çay kaynıyor ya o havadaki nemden hoşlanıyorlar. Belki de mutfaklardaki sohbetlere kulak misafiri olmaya meraklılar, kim bilir. Güneş ışığını da seviyorlar ama doğrudan üstlerine gelmesini pek istemiyorlar.
Diyelim ki komşunuzda gördüğünüz menekşenin rengi çok hoşunuza gitti, nasıl edinebilirsiniz sorusuna, kendi yöntemimi anlatırak cevap vermek istiyorum bu yayınımla.
Komşumun bitkisinden sararmamış, zedelenmemiş, iri ve sağlam bir yaprak seçiyorum. Evimdeki diğer çiçeklerden, saksısı müsait olan bir birinin toprağına bu yaprağı 45 derece eğik olarak dikiyorum.
Yaprak yeni bir saksıya tek başına da ekilebilir elbette. Ama başka bir bitkinin yaşadığı saksıda toprağın nemi daha ayarlı olduğundan, yaprağın köklenme ve filizlenme şansı artıyor. Bu bitki bir bakıma ona annelik yapıyor. Bu sefer annelik görevi Mum çiçeğime düştü.
Yaprağın üst kısmının toprağa değmemesine özellikle dikkat ediyorum ki vakitsiz çürümesin. Gerekirse bir dal parçası ile destekliyorum.
2-3 hafta sonra topraktan minicik yapraklar çıkmaya başlıyor. Onlar büyüdükçe alttan başka minikler çıkmaya devam ediyor. Her gün azar azar üstten suluyorum ve yaprakları ıslatmamaya özen gösteriyorum.
Menekşenin yaprakları çoğalıp güçlenince artık kendi saksısına geçme zamanı geliyor.
Bir kaşıkla menekşeyi, köklerini zedelememek için biraz toprakla birlikte alıyorum ve önceden hazırladığım saksısına yerleştiriyorum. Yeni toprakla hafifçe kaynaşmasını sağlıyorum.
Can suyunu verip, daha önce durduğu yere yakın bir konuma yerleştiriyorum. İşte hepsi bu. Artık serpilip çiçek açmasını bekliyorum.
Bol çiçekli evler, çok renkli günleriniz olsun !