Yeni kot çantamla karşınızdayım. Bu sefer romantik bir rüya temasını çalıştım. Gelin size rüyamı anlatayım, "hayır olsun" demeyi unutmayın ama :)
Kendimi cennet gibi güzel bir yerde görüyorum. Yemyeşil çayırlarda nefis renklerde, mis gibi kokan çiçekler açmış. Dön dön bakıyorum, her taraf çiçek! Rastgele yürümeye başlıyorum. Epey gittikten sonra bir tepeye çıkıyorum. Tepenin ortasında bir ağaç var. Ama bu ağaç, bildiğimiz ağaçlardan çok farklı. Hiç yaprağı yok, her dalında yıkım yıkım çiçek açmış. Ve bütün çiçekler kalp şeklinde. Her bir çiçek, pembeden eflatuna kadar farklı tonlarda. Tepenin üstünde duruyorum, esen tatlı rüzgarı daha iyi hissetmek için kollarımı iki yanıma açıyorum ve gözlerimi kapatıyorum. Gözlerimi tekrar açtığımda bembeyaz pufuduk bulutlardan bir ip sarktığını görüyorum. O ipe tutunup, bulutlarla birlikte uçuyorum, uçuyorum. Rüzgar saçlarımı savuruyor, ben ayaklarımı boşlukta sevinçle çırpıyorum.
Ee, sizce bu rüyayı nasıl yorumlamak lazım ? Bir tarafın açıkta kalmış cevabını peşinen eliyorum arkadaşlar, ona göre :))
Buraya kadar yazımı okuyan herkese cennet gibi güzel bir ülkede huzurlu, mutlu, sevgi dolu bir yaşam diliyorum.
26 Şubat 2016 Cuma
16 Şubat 2016 Salı
BANYODA BİR GÜZEL !
Bizim banyoda yabancı bir hatun var, üstelik bornozlu !
Bu bornozlu bebekleri yabancı sitelerde görünce bayılmıştım. Benim de yapmam lazımdı :))
Epey uğraştım ama kalıplarını çıkardım. Bitirinceye kadar heyecan içindeydim, nasıl olacak, becerebilecek miyim diye. Nasıl olmuş mu, ne dersiniz ?
Biraz fettan mı oldu, ne...
Bu bornozlu bebekleri yabancı sitelerde görünce bayılmıştım. Benim de yapmam lazımdı :))
Epey uğraştım ama kalıplarını çıkardım. Bitirinceye kadar heyecan içindeydim, nasıl olacak, becerebilecek miyim diye. Nasıl olmuş mu, ne dersiniz ?
Biraz fettan mı oldu, ne...
14 Şubat 2016 Pazar
PEMBE RÜYA
Bugün 14 Şubat olunca ve başlık da Pembe rüya olunca aklınıza daha romantik şeyler gelmiş olabilir. Ama ben kot pantolondan uyarlama bir çanta ile karşınızdayım :) Çantam da romantik fırfırlarla süslü aslında, dahası pembe, astarı puantiye... kurtarır mı sizce?
Bu sefer keçe değil de, kurdelalar, fırfırlar, harçlar ve taşlar kullanmaya karar verdim. Kotun spor yapısıyla tezat oluşturup şaşırtıcı olsun istedim.Kot gri olduğu için pembelerle çok hoş uyum sağladı. Gri, pembe, beyaz ve biraz ışıltı.
Çanta daha şekilli görünsün diye dibini sertleştirecek malzeme kullandım. Çamaşır makinesinde yıkanmasına mani bir malzeme değil tabii.
Astar olarak siyah üzerine gri ve pembe puantiyeli kumaş kullandım. Bol bol cep yapmayı da ihmal etmedim. Kapatmak için mıknatıs ilave ettim.
6 Şubat 2016 Cumartesi
"BALIK GİBİ KISMETİN VAR"
Bu sözü duymayan yoktur, değil mi :)
Kahve bahane gönül sohbet ister, e arkadan da fincana şöyle bir bakmadan olmaz. Birbirimize iyi gelecek birkaç cümle söylenir, gülüşülür. Beş dakika sonra hiçbir şey hatırlanmasa da moraller yükselmiştir, yüzler güzel beklentilerle gülümsemektedir. İşte terapinin en güzeli, üstelik bedava :)
Balık kısmetse, ben de balık yapayım mutfağıma asayım, dedim. Çünkü dua, dilek, enerji...nasıl adlandırırsanız, ne çağırırsak o gelir.
Aklıma gelmişken, dualarınızda tam olarak ne istiyorsanız, gözünüzün önüne getirerek onu isteyin. Az isteyeyim de olsun hatasına da düşmeyin, Allah'ın gücü herşeye yeter. Dikkat ediyorum, topluca yapılan dualarda hep istemediklerimiz sıralanıyor: " Allah'ım sen bizi hastalıklardan koru, kaza-bela verme, yatırıp kapılara baktırma, düşmanlarımıza fırsat verme, kabir azabı verme, fakirliğe düşürme, kimselere muhtaç etme..." gibi. Tamam bunlar istemediklerimiz, ama gerçekte ne istiyoruz? İstemediklerimizi ağzımıza almamız, telaffuz etmemiz bile aslında onlara davetiye çıkarmak gibi.
Diyelim ki bir çorbacıya girdiniz ve garson siparişinizi almak üzere geldi. "Ezogelin verme, işkembe verme, domates verme, yayla verme..." diye sıralamaya başlasak, garson "Kardeşim, ne istiyorsan onu söyle." diye sinirlenmez mi? O yüzden doğrudan " Mercimek çorbası istiyorum." demekte fayda var.
Kısmetiniz çok, bereketiniz bol olsun !
Kahve bahane gönül sohbet ister, e arkadan da fincana şöyle bir bakmadan olmaz. Birbirimize iyi gelecek birkaç cümle söylenir, gülüşülür. Beş dakika sonra hiçbir şey hatırlanmasa da moraller yükselmiştir, yüzler güzel beklentilerle gülümsemektedir. İşte terapinin en güzeli, üstelik bedava :)
Balık kısmetse, ben de balık yapayım mutfağıma asayım, dedim. Çünkü dua, dilek, enerji...nasıl adlandırırsanız, ne çağırırsak o gelir.
Aklıma gelmişken, dualarınızda tam olarak ne istiyorsanız, gözünüzün önüne getirerek onu isteyin. Az isteyeyim de olsun hatasına da düşmeyin, Allah'ın gücü herşeye yeter. Dikkat ediyorum, topluca yapılan dualarda hep istemediklerimiz sıralanıyor: " Allah'ım sen bizi hastalıklardan koru, kaza-bela verme, yatırıp kapılara baktırma, düşmanlarımıza fırsat verme, kabir azabı verme, fakirliğe düşürme, kimselere muhtaç etme..." gibi. Tamam bunlar istemediklerimiz, ama gerçekte ne istiyoruz? İstemediklerimizi ağzımıza almamız, telaffuz etmemiz bile aslında onlara davetiye çıkarmak gibi.
Diyelim ki bir çorbacıya girdiniz ve garson siparişinizi almak üzere geldi. "Ezogelin verme, işkembe verme, domates verme, yayla verme..." diye sıralamaya başlasak, garson "Kardeşim, ne istiyorsan onu söyle." diye sinirlenmez mi? O yüzden doğrudan " Mercimek çorbası istiyorum." demekte fayda var.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)